Türkiye’de diziler bir sezonu aştı mı yolunu kaybediyor.
Senaristler, hikâyeyi sürüklemek için toplumun hoşlandığı kaos ve entrikayı
şişiriyor. Kızılcık Şerbeti’nde yaşanan son örnek hepimizin gözü önünde.
Diş hekimliği okuyan, idealleri olan genç bir kadın karakterini, “enişteci” bir
figüre dönüştürdüler. Tepki gelince senaryo değiştirildi. Eleştirmek
hepimizin hakkı ama bir senaristin gözaltına alınması bambaşka bir mesele…
Üstelik bu gözaltı 4 yıl önceki açıklamalar yüzünden!
Oysa aynı ülkede yıllardır gündüz kuşağında, dizilerden çok
daha sert, çok daha gerçek kaos ekranlarda. Cinayet çözen
televizyoncular, damadıyla kaçan kayınvalideler, “kimin eli kimin cebinde belli
olmayan” ilişkiler… Her gün ev kadınlarımız ekran başında, ardından camdan
bakıp konu komşusunu eleştiriyor. Peki insan sevmediği bir şeyi yıllarca izler
mi? Demek ki bir ihtiyaç var, bir şey buluyorlar orada.
Ama dün sosyal medyada gördüğüm sahne… “Kocamı aldatıyorum,
sevgilim var, teyzeme diye gidiyorum” diye rahatça anlatan bir kadın… Ardından
kocasını arayıp “gel beni sevgilimin evinden al” diyor, adam da gidiyor alıyor!
Sanatçılar bile bu kadarını yapamaz. Ha bu arada niye “sanatçılar” diyorum,
çünkü güya onlar marjinal ya! Bu açıklık, bu pervasızlık aslında bize bir şey
söylüyor: Bir toplumun düzeni aileden bozulur.
Yıllardır bas bas bağırıyoruz; aileyi çürüten, toplumsal değerleri aşındıran bu programlar sürerken bir dizinin senaristi gözaltına alınıyor. İşte asıl çelişki burada.
Yorumlar