Televizyonlarda dönen sahte ışıltılar, parıltılı ama içi boş hayatlar, abartılmış yaşamlar ve reyting uğruna yozlaşmış ekranlar… Her gün gözümüzün önünde büyüyen bir illüzyon çağı. Zannediyoruz ki şatafat, mutluluk demek. Kameralar dönünce hayat düzeliyor, gösterilen neyse gerçek de o sanılıyor. Oysa ekranlarda “eğlence” diye sunulan şeylerin gerisinde, suskun çığlıklar, kayıp çocukluklar, telafi edilemeyen hatalar ve en acısı da, çok genç yaşta yitip giden hayatlar var.
Nihal Candan… Bir televizyon figürü olarak göründü önce. Sonra magazin bombardımanı, sosyal medya linçleri, alaycı yorumlar, kurgu yaşamlar… Ve şimdi, tarifsiz bir hüzün manzarası. Gencecik bir kadının hayatı, içinden çıkamadığı bir algı cehenneminin içinde yavaşça karardı. O, sadece bir isim değil. O bir sonuç. O bir uyarı. Ve ne yazık ki bu mesajı yalnızca görebilenler, hissedebilenler duyuyor.
Bizler için de bu hikâyede alınacak çok hayati dersler var. Çünkü biz, zanaatla büyümüş, kültürle yoğrulmuş, değerleriyle yaşayan bir şehirdeyiz. Komşusuna selam vermeden sabahı açmayan bir topluluğuz. Ama artık biz de ekranlara esir veriyoruz çocuklarımızı. Gözleri parlayan gençlerimizin hayalleri, influencer olmakla başlıyor, bir TV yarışmasında ünlenmekle bitiyor. Artık sabır değil sabırsızlık pompalıyor hayat; emek değil, vitrin alkışlanıyor. Oysa gerçek başarı; bir sabah, Uludağ’ın eteklerinde, elinde çayla, içinin huzuruyla gülümseyebilmektir.
Bursa’da yaşayan her anne-baba, her öğretmen, her genç sormak zorunda:
“Bu ışıltılı ekranların ardında ne var?”
Çünkü çoğu zaman ışığın arkasında değil, gölgenin içinde gizlidir gerçek. Ve o hakikati görmeden büyüyen her evlat, bir gün o ışıktan yanabilir.
Nihal’in hikâyesi belki bir gün bir televizyon filmine dönüşür. Ama bizler, bu hikâyeyi gerçek hayatta değiştirebiliriz. Çocuklarımızın yüreğine, ekranlarda değil; kitaplarda, doğada, dostluklarda, emekte güzellik olduğunu anlatabiliriz. Çünkü bir şehir sadece yollarıyla, AVM’leriyle değil; hayal kuran çocukları, doğruyu gösteren büyükleri ve umudu yeşerten hikâyeleriyle büyür.
Bursa, bu ülkenin vicdan şehirlerinden biri. Bu topraklar hem medeniyet, hem merhamet üretir. Şimdi bir yol ayrımındayız:
Ya sahte ışıltıların peşinden gidip daha çok hayatın kaymasına seyirci kalacağız,
ya da yeniden köklerimize sarılıp,
“gerçek ışıltı iç huzurudur” diyen bir nesil yetiştireceğiz.
Seçim hepimizin.
Esra Yalçın Ünal
Yorumlar
Emeğine , kalemine sağlık son dönemin sorununu gençlerimize ders olacak şekilde ne güzel anlatmışsın.
5 0