“Kalk! Bayram sabahı oldu!”
Camdan dışarı bakardık önce…Her yer bir başka aydınlık olurdu o sabah. Gökyüzü bile bayram ederdi sanki. Mahallede ince bir telaş olurdu… Annesinin elini tutan çocuklar, babasının arkasında yürüyen delikanlılar…
Ve sonra en güzel sahne gelirdi: Bayram namazı sonrası sarılan babalar, gözleri dolu dedeler…
Her biri geçmişten bir parça taşırdı. O sarılmalar, sadece "iyi bayramlar" dilemek değildi.
Bir ömürlük özür, bir ömürlük helallikti belki de…
Evlerde börek kokusu… Üzerine kolonya sıkılmış mendiller… Kırmızı kurdeleyle sarılmış harçlık zarfları… Dedemiz göğsüne bastırarak dua ederdi: "Allah sağlıkla nice bayramlar nasip etsin..."
Ama şimdi...
O dedemiz yok.
O kurdeleli zarflar artık kalmadı.
O öpülen eller, toprakta bekliyor.
Ve içimizdeki çocuk, her bayram biraz daha yalnız.
Bayramlarda herkes gülüyor sanırdık, Oysa büyüdükçe anladık ki; Bayram aslında en çok eksilenleri hissettirenmiş…
Bayramda boşalan bir sandalye, açılmayan bir kapı, gelinmeyen bir telefon…Sadece hasret değil, eksik bir “hoş geldin”di o sessizlik. Ama yine de umut ettik. Yine de soframıza bir tabak fazla koyduk. Yine de “belki gelir” diye bekledik. Çünkü biz öyle bayramlarda büyüdük. Kalabalıkla mutlu olmayı, paylaştıkça çoğalmayı öğrendik.
O bayramlarda, çocuklar cennet kokardı, kadınlar mahallenin neşesiydi, erkekler ailelerin omzuydu. Ve en önemlisi: Kimse yalnız değildi.
Bugün ekranlardan bakan gözler, sanal gönderilen mesajlar yetmiyor içimize. Çünkü biz, bir çift yaşlı gözün doluşunu gördükçe bayramı hatırlıyoruz.
Ve şimdi, kim bilir… Bayram sabahı kapısını çalacak bir torun bekleyen kaç anneanne var? Ya da açılmayacak bir telefona umutla bakan kaç baba?
Bayram dediğin; Sadece ikramlık şeker, yeni elbise değilmiş.
Bayram; hayattakilere sarılmak, Vefat edenlere dua etmek,
Ve hatırlanmayı bekleyen kalpleri unutmamakmış…
Bugün çocuklar belki bizim yaşadığımız bayramları bilmiyor.Ama biz, onları yaşattığımız sürece
O bayramlar hiç eskimeyecek.
Kurdeleli Harçlıklar ve Bayramlık Ayakkabılar, bizim için bir gurur nişanıydı; annemizin özenle seçtiği kıyafetlerle, babamızın aldığı o yeni pabuçlarla adeta hayata yeni başlardık… Sabah erkenden kalkar, ev ev dolaşırken cebimize konulan her harçlık kadar yüreğimiz büyürdü. Bayramın Sofrasına Sığan Aileler vardı sonra; halalar, dayılar, amcalar, kuzenler… Aynı sofrada kaç hayat birden yan yana otururdu, kaşıklanan her lokmada sevgi, her sessizlikte huzur saklıydı. Ama büyüdük… Ve bir gün anladık ki bayram, sadece dolan evler değilmiş; Mezar Başında Ağlayanlar, Kapı Başında Gülümseyenler de varmış… Her “iyi bayramlar” cümlesinin içinde bir özlem gizliymiş, her sarılmanın arkasında bir eksik dururmuş. Yine de biz, yüreğimizde o çocuk sevinciyle yürürdük sokaklara; çünkü Mahallede Bayram Geçidi vardı… Her çocuk bir bayrak gibi rengârenk, umut gibi parlayan, sevinç gibi koşan… O yüzden deriz ya hani: Eski bayramlar başka olurdu… Belki de “eski” olan bayramlar değil de, o bayramlarda eksilmeyen insanlardı.
Eski ama eskimeyen bayramlara...
Bir Fatiha, bir gözyaşı, bir tebessüm bırakalım.
Ve kimseyi unutmadan, kimseyi yalnız bırakmadan,
O bayramları yeniden yaşayalım.
Herşey Sizinle Güzel..
Bayramınız Mübarek Olsun.
Ebubekir YUCA
Yorumlar