Spotify yoktu ama kaset vardı… YouTube yoktu ama televizyon vardı…
TikTok yoktu ama apartman önünde top oynarken kendi dansımız vardı.
80’ler ve 90’lar nostaljisi tam da böyleydi işte; bugünün her şeyine sahip ama daha zahmetli, daha saf ama çok daha keyifli. Bir şarkıya ulaşmak için kaseti ileri–geri sararken çıkan o “cırrrt” sesi bile bizim için ayrı bir müzikti!
Ah, o 90’lar şarkıları… Ne kadar “boş” olursa olsun, bize en dolu anları yaşatırdı. Şinanay yavrum şinanay mesela… Kimse anlamını bilmezdi ama hep bir ağızdan bağırırdık. Tarkan’ın Kıl Oldum Abi’siyle günlerce dalga geçer, Sezen Aksu’nun sözlerinde ilk kez hüzünlenirdik. Anlamsız görünen nakaratlar bile hayatımıza anlam katıyordu.
Belki de 80’ler ve 90’ların sırrı buydu: Boş görünen şeylerin içimizi en çok doldurduğu yıllardı.
O yıllar mutluyduk, fark etmemişiz… Şimdi dönüp bakınca anlıyorum ki, belki de mutluluğun sırrı çok şey bilmemekteydi. Her an, her şeyden haberimiz yoktu; dünyanın yükünü cep telefonlarımızın bildirimlerinden sırtımıza taşımıyorduk. Belki de bu yüzden daha hafifti hayat.
Ya da gerçekten daha mı güzeldi, kim bilir…
Tek kanal televizyon vardı ama o tek kanal hepimizi aynı anda aynı hikâyeye ortak ederdi. Bir film başladığında bütün mahalle aynı duyguda buluşurdu; kahkahalar da gözyaşları da ortaktı. Haberler yarım saatti, ötesini bilmezdik. Dünya bizim sokağımız, bizim odamız kadardı. Belki de bu yüzden daha huzurluyduk; bilmediklerimiz canımızı yakmıyordu. Biz sadece o anın tadını çıkarırdık… balkonlardan yükselen yemek kokularıyla, sokakta yankılanan çocuk sesleriyle, kasetten taşan şarkılarla.
Bir şarkının anlamını çözmeye çalışmazdık; zaten çoğunun anlamı yoktu. Ama o şarkılar bizim için fon müziğiydi: mahallede ip atlayan kızların, misket oynayan çocukların, balkonlardan sarkan annelerin “yemeğe gel” sesleriydi!
Mutluluk böyleydi işte; basit, sade ve tam da olduğumuz yerdeydi.
Galiba işte tam da bu yüzden, ben en mutlu olduğum yıllarla “merhaba” demek istedim size. 2011-2012’de bir yıl boyunca köşe yazarlığı yapmıştım. Sonra hayat araya girdi, kaset bitti diyelim, biraz sessizlik oldu… Ama bakın işte, ileri–geri sardım, kaldığım yerden geri döndüm.
Şimdi tekrar yazmak, o “boş şarkıların” ne kadar dolu olduğunu hatırlatmak gibi geliyor bana. Belki de siz bu satırları okurken gülümsediniz, içinizden “evet ya, tam da öyleydi” dediniz.
İşte bana da lazım olan tam olarak buydu: birlikte gülümsemek…
Ben yine buralardayım… Elimde kaset, dilimde “şinanay yavrum”, kalbimde o yılların hatırası. Belki sizi tam 80’lere, 90’lara götüremem ama yol uzun, yol şarkılı. Gelin, birlikte savrulalım… Çünkü hayat dediğimiz şey, biraz boş şarkı, biraz kahkaha, biraz da yan yana yürümek değil mi zaten?
Not: Bu satırları okuduktan sonra en sevdiğiniz 90’lar şarkısını açın. Fonda çalsın, yüzünüzde bir tebessüm belirsin. İşte bu da benim size “hoşbulduk” deyişim olsun.
Sebla Pamir GÜLER
Yorumlar
Bu yazıyı okumak bile insanı o yıllara götürüp mutlu olmasını sağlıyor insanın. Düşüncelerinize sağlık. İyi geldi
8 0
cok keyifli bir yazı , kalemine sağlık
2 0
Harika bir yazı Tamda o yıllarda genç kızdım Yüreğine saglik
2 0
90'ların sonunda doğmuş olsam da bu şarkılarla büyüdüm. Karabiberimi de açtım okurken mutlu oldum. elinize emeğinize sağlık Sebla hanım
2 0
Kaleminize sağlık.. gittik geldik o yıllara yazınızla.
1 0